
Neler biliyoruz?
Proje kapsamında, 81 ilde toplam 500 bin sosyal konut üretilecek. Örneğin İstanbul’da 100 000, Ankara’da 30 823, İzmir’de 21 020 adet planlanıyor.
Konutlar yüzde 10 peşinatla, 240 aya kadar vade ile sunulacak. İstanbul dışı illerde taksitler 6 750 TL’den başlıyor.
Gelir şartı: İstanbul için hane halkı net geliri aylık en fazla 145 000 TL; diğer iller için 127 000 TL olarak belirlendi. Tapuda başvuru sahibinin, eşinin ve çocuklarının üzerinde başka konut olmaması gerekiyor. Anadolu Ajansı
Özel kontenjanlar ayrılmış durumda: Şehit/gazi ailesi ile engelliler için %5, 3+ çocuklu aileler için %10, emekliler ve gençler için %20. trthaber.com+1
Görünen o ki devlet, bu projenin sadece sayısal üretim değil, dengeleyici sosyal politika boyutuna da önem veriyor.
Ancak… Fırsatçılığa açık kapı hâlâ aralık
Bir politika ne kadar “iyilik” amaçlı olsa da, uygulama aşamasında fırsatçılar devreye girer. İşte dikkat edilmesi gereken bazı alanlar:
Al–sat amacıyla başvuru
Tapuda şart araması olsa da, “isteğe bağlı kiralama”, “erken devir” gibi uygulamalar yatırım iştahı doğurabilir. Sosyal konut düşüncesi, yatırım aracı haline dönüşürse amaç saptırılmış olur.
Kiraya verme eğilimi
Proje kapsamında kiralık sosyal konut modeli de var. Ancak bu kiralık alanların tekrar piyasaya çıkması, kiraların yeniden yükselmesine kapı açabilir. Yani çözüm olarak başlayan projede, yeni bir kira baskısı riski doğabilir.
Yerel rant baskısı
Üretim bölgelerinde altyapı ve ulaşım aktörlerinden kaynaklı değer artışı, hak sahipleri için kazanç fırsatı olabilir—ama bu durum sosyal konutun “uygun fiyatla erişim” misyonunu zayıflatır.
Denetim eksikliği
Başvuru, ikamet, gelir ve yaşama şartlarının günlük hayatta denetlenmemesi durumunda sözleşme hükümlerinin fiilen devre dışı kalma riski vardır. Bu da “hak sahibine değil yatırımcıya” yönelen bir süreç yaratır.
Neler yapılmalı?
Bu proje “fırsatçılara değil yurttaşa” hizmet etmeli. Bunun için:
Başvurudan sonra en az 5 yıl devir yasağı ve kiraya verme yasağı getirilmeli. Böylece kısa vadeli al-sat , aşırı kira baskısı önlenebilir.
Başvuru sahibi için fiili ikamet denetimi yapılmalı; yalnızca belgede değil, sayaç kayıtları, yerel nüfus kayıtları gibi verilerle gerçeklik kontrol edilmeli.
Üretilen konutların bulunduğu bölgelerde altyapı-ulaşım planları önceden netleştirilmeli; aksi durumda ulaşılamayan, sosyal çevresi zayıf yerlerde “ucuz konut görünümlü yatırım” riski doğar.
Veriler şeffaf biçimde açık hale getirilmeli: Hangi bölgede ne sayıda konut üretildi, başvurular nasıl sonuçlandı, devir-kiralama kaç oldu? Bu tür bilgiler kamuoyuna sunulmalı.
Sonuç
“Yüzyılın Konut Projesi” sadece bir inşaat seferi değil, toplumun barınma hakkı, piyasa dengesi ve ekonomik istikraraçısından bir sınavdır. Şayet uygulama yanlış ellerde “yatırım oyuncağı”na dönüşürse, o zaman devlet için başlanan bu adım vatandaş açısından yeni bir ek fırsat alanı olmayan riske evrilebilir.
Bu yüzden hem hak sahibi olacak vatandaş hem de bu süreci yönetecek kurumlar için şunu tekrarlamakta fayda var: Amaç, üçe alıp ona satmak değil; ihtiyacı olanın ev sahibi olmasıdır. Bu hedef korunursa, proje gerçekten “yüzyılın” barınma adımı olarak anılacaktır; aksi halde, “yüzyılın fırsatı” değil, “yüzyılın fırsatçılığı” olarak kayıtlara geçebilir.
Bir köşe yazarı olarak hatırlatmam gerek: Sosyal konut yalnızca “yapı” değil, adil paylaşım demektir. Denetim, şeffaflık ve toplumsal öncelik burada devreye girer. Yatırımcıların nefesi soğutulmalı; hak sahibi olanların yüzü güldürülmelidir.









Yüzyılın Konut Projesi'nde örnek konutlar 





















Yorum Yazın