Fransa’da derinleşen kriz: Macron kendi çıkmazını mı yarattı?
ANALİZANALİZ: Cumhurbaşkanı Macron hayli gürültü koparan bütçe ve emeklilik reformu konusunda esneklik gösterecek gibi görünüyor. Macron'un bu adımının yeniden atanan Başbakan Lecornu’un ve muhtemel hükümetinin ömrünü uzatıp uzatamayacağı ise meçhul.
Gazeteci Belkıs Kılıçkaya, Fransa'da yaşanan hükümet krizini ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un bu krizdeki rolünü kaleme aldı.
***
Geçen haftanın başında Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 7’nci başbakanı da istifa etti. Dünya basını ve Fransız basını bu haberi haliyle "Fransa başbakansız kaldı" başlığıyla duyurdu. Fransa'da yarı başkanlık sistemi gereği Cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğunun aynı partiden olması halinde “dekoratif” olan başbakanlık makamı, bu iki makam ayrı partiden olunca aniden “güçlenir” ve bu durum ülkede “kaos ya da felç” anlamına gelir. Ancak Meclis'te hiçbir partinin çoğunluk sağlayamadığı şu anki durumda ise bu makama oturacak kişi artık “beş ayaklı koyun” yani “bulunmaz Hint kumaşı” olarak tarif ediliyor. O kadar ki geçtiğimiz pazartesi günü Başbakan Sebastien Lecornu, Bakanlar Kurulunu açıkladıktan sadece birkaç saat sonra Meclis'teki sol ve aşırı sağ muhalefet tarafından değil de kendisini desteklediği varsayılan sağ ve merkez ittifakı "ortak taban" tarafından eleştirilince güvenoyunu beklemeden istifa etti. Le Monde gazetesinin hesabıyla toplam 836 dakika görevde kalan Lecornu’nun geride bıraktığı benzeri bir fiyasko, 9 Haziran 1914'te yaşanmıştı. Üçüncü Cumhuriyet döneminde Alexandre Ribot hükümeti üç gün sonra devrilmiş, ancak bu durum iki ay sonra başlayacak olan Birinci Dünya Savaşı'nın gürültüsü içinde çabucak unutulmuş ve Ribot kısa bir süre sonra yeniden hükümetin başına geçmişti.
Görünüşe göre Fransa’daki siyasi kriz ortamı Birinci Dünya Savaşı’nın gürültüsünden dahi fazla ki Lecornu, Ribot kadar dahi beklemeden sadece 48 saat sonra yeniden başbakan olarak atandı. Geçen bir yıl içinde zıtları bir araya getirme konusundaki hüneriyle tanınan Brexit baş müzakerecisi Michel Barnier de muhafazakar sağda küçük bir partinin uzun yıllardır liderliğini yapmış olan François Bayrou da 44 milyar avroluk kemer sıkma bütçesi sebebiyle güvenoyu alamadı ve devrildi.
Macron neden topun ağzında, Fransa’ya ne oldu?
Rothschild’in eski finançısı ve hissedarı ne sağcı ne solcu “İleri” adlı hareketle 2017’de Beşinci Cumhuriyet’in en genç cumhurbaşkanı sıfatıyla Elysee Sarayı’na oturan ve 2022’de ikinci kez seçilen Emmanuel Macron bugün neden topun ağzında, Fransa’ya ne oldu?
Oysa ki popülist söylemlerin ve İslamofobi'nin yükselişe geçtiği bir dönemde aşırı sağın tam da karşısında “Sömürgecilik Fransa tarihinin bir parçasıdır. Sömürgecilik insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Fransa özür dilemelidir" diyen; kendi deyimiyle “laikçiliği” değil, liberal laikliği yani herkesin inanç ve ibadetinde özgürlüğünü savunan Macron ekonomi, Avrupa ve dış politikaya ilişkin vaatleriyle aşırı sağcı lider Marine Le Pen’in karşısında adeta bir “kurtarıcı” gibi algılanmıştı. Üstelik bu algı, makro ekonomik verileri alarm veren ülkede 2008 finansal krizinden itibaren banka ve finans merkezlerinin muktedirlerinin “krize bak” diyerek kitleleri sömürdüğü yönünde yaygın bir kanaat bulunmasına ve buna ek olarak Avrupa Birliği’nin (AB) bazı uygulamaları sebebiyle toplumda geniş bir hoşnutsuzluk hakim olmasına rağmen rağbet görmüştü.
Macron’a daha ilk döneminde “zenginlerin ama en zenginlerin” cumhurbaşkanı sıfatını kazandıran hadise Avrupa’nın en pahalı petrolünü tüketen Fransızlara yüzde 20’lerin üzerinde yeni bir yük getirmeyi hedefleyen “Yeşil vergi” girişimi oldu. Metropollerin periferisinde veya dışında yaşayan, toplu taşıma olmadığı için otomobilden başka seçeneği bulunmayan insanların başını çektiği sarı yeleklilerin protestosu haftalarca sürdü. Bir süre sonra iç borcu döndürmeye çalışan hükümet maaşlardan yapılan vergi kesintisini yüzde 37’lere çıkarırken aynı anda büyük şirketlere vergi indirimi yaptı ve servet vergisini kaldırdı. Ayrıca hükümet, işten çıkarmayı kolaylaştıran birtakım yasal değişikliklere gitti. Kovid-19 salgını, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da etkisiyle de ülkede enflasyon yükseldi. Fransa'nın bütçe açığı 2024'te gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 5,8'ine ulaştı, kamu borcu ise yüzde 114'üne çıktı. AB'nin iki kurucu büyük ülkesinden biri ve aynı zamanda G7 ülkesi olan Fransa bugün olsa AB'ye giremezdi. Ayrıca Fransa, bu rakamlarla Yunanistan ve İtalya'dan sonra Avro bölgesindeki en yüksek üçüncü kamu borcu olan ülkeye dönüştü.
Macron, Avrupa’nın en yüksek Müslüman ve Yahudi nüfusuna sahip ülkesi olan Fransa’da vaat ettiği gibi değil tam tersine aşırı sağla yarış hale geldiği yasal düzenlemeler neticesinde ülkeyi kısa bir sürede Eski Kıta’nın İslamofobi'ye en fazla meşruiyet tanıyan ülkesine dönüştürdü. Terör eylemlerinin de etkisiyle aynı zamanda aşırı güvenlikçi politikalara yöneldi. Bir tarafta aşırı sağ birinci parti konumuna yükselirken İslamofobi'nin tam karşısında pozisyon alan ve böylece Müslümanların sadece bu sebeple desteğini kazanan radikal sol parti Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) yükselişe geçti. Nitekim Haziran 2024’te Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi (RN) Avrupa Parlamentosu seçimlerinden birinci çıktı. Aşırı soldaki LFI de solun en yüksek oy oranını aldı.
Sonuç sürpriz sayılmazdı, esas sürpriz Cumhurbaşkanı Macron’un Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarına nispetle aynı gece aldığı erken seçim kararıydı ki ertesi günkü gazete manşetlerine göre bu büyük bir kumardı. İlk tur sonuçlar açıklanmadan hemen önce siyaset bilimi tarihçisi Eric Anceau, X'te “Eşi benzeri görülmemiş bir felakete hazırlanın” diye paylaşım yaptı. Macron cephesinin irili ufaklı ittifak partileriyle yahut sol cephenin de mutlak çoğunluğu almasına ihtimal veren olmadığı gibi aşırı sağcı Milli Birlik Partisinin birinci parti olacağı sır değildi. Neticede ideolojik olarak birbirine zıt ve işbirliğine yanaşması mümkün görünmeyen gruplardan oluşan bu parlamento ikliminde Fransa siyasi, ekonomik ve sosyal krizler içinde debelenecekti. Öyle de oldu.
Gelinen noktada Cumhurbaşkanı Macron hayli gürültü koparan bütçe ve emeklilik reformu konusunda esneklik gösterecek gibi görünüyor. Ancak bu esnekliğin Fransa’yı içinde bulunduğu krizden çıkarmayacağı belli. Sonuç olarak, Macron'un bu adımının yeniden atanan, geçen haftanın müstafi Başbakanı Lecornu’un ve muhtemel hükümetinin ömrünü uzatıp uzatamayacağı ise meçhul.
[Belkıs Kılıçkaya, gazetecidir. 24 TV'de Bu Ülke programını hazırlayıp sunmaktadır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve EKONOMİM editoryal politikasını yansıtmayabilir.
İlginizi Çekebilir